Süreyya Arlıcan Çiçek, Facebook’ta en son eşi Şeyhmus ile fotoğraflarını paylaşmıştı.
Gülerken çekildikleri bu fotoğrafın etrafına “İstanbul Mukavelesi yaşatır” diye yazmıştı.
Dört yıldır evliydiler.
İkisinin de ikinci evliliğiydi.
Bu paylaşımdan sadece üç hafta sonra Çiçek, eşi tarafından silah kabzası ve tokatla dövüldü. Bypass geçiren kalbi dayağı kaldıramadı. Dört gün sonra beyin kanamasından dolayı hayatını kaybetti.
Kıskançlık kurşunları
Çiçek, 13 Ağustos 2020’ta gördüğü şiddeti jandarmada tüm ayrıntılarıyla anlattı. O gün İzmir Seferihisar’daki evlerindeydiler. Kardeşi Abbas Arlıcan ve kuzeni Ramazan Yılmaz ile kahvaltıdan sonra havuza girdiler. Lakin Çiçek’e nazaran hastalık derecesinde kıskanç olan eşi, kızgınlıkla bakıyordu. Birkaç saat sonra fırtına koptu.
Çiçek, sözünde şöyle anlatıyor:
“O… neden mayo giyip bunların yanında havuza giriyorsun’ dedi. Yüzüme yumruk ve tokat attı. Bağırdım. Yılmaz, ‘Ne oluyor?’ dedi. Eşim ‘Senin ananı avradını s…, dedi ve silah sıktı. Yılmaz kaçtı. Eşimi tuttum. Başıma silahla vurdu ve kuzenimin gerisinden ateş etti. Bardağı eşimin yüzüne vurdum. Eşim bypass olduğumu bildiği halde göğsüme, kalbime, başıma, yüzüme tekraren vurdu. ‘Seni gebertirsem kim hesap soracak’ dedi ve ayaklarıma yanlışsız ateş etti. ‘Adamı bu türlü dans ettiririm’ dedi. Başımın üstünden ateş etti. Silahı dizime dayayıp ‘Dizinden vuracağım bisikletle gezeceksin’ dedi. Kaç defa başıma vurdu, bilmiyorum. Kulağımın gerisinden, burnumdan, ağzımdan kan geldi. Ayaklarım ve başımın üzerinden ateş edip kaçmamı engelledi. Bir şarjör mermiyi bitirdikten sonra başkasını takarak, bana doğrulttu. Oğlunu aradı. ‘Bu o… onun bunun yanında mayo ile geziyor, öldüreceğim’ diyerek, pencereden ateş etti.”
Telefonda çığlıklar
Ramazan Yılmaz, kuzeninin çığlıklarını duyup odaya girmişti. Şeyhmus Çiçek’i eşine tokat atarken gördü. Akabinde Çiçek’in silah çıkardığını fark etti.
Yılmaz, “Ayağıma hakikat bir el ateş etti. Sonra Süreyya’ya… Bana iki tokat attı. Konuttan kaçtım” diyor.
Yılmaz, Süreyya Arlıcan Çiçek’in kardeşi Abbas’ı haberdar etti.
Abbas ablasını aradı.
Telefonu Şeyhmus Çiçek açtı.
Arıcan:
“Ablanı öldüreceğim’ dedi. ‘Ayrılın’ dedim. ‘Bizde ayrılık yok, cezasını ben vereceğim’ dedi. Ablamın eski eşinden olan çocuklarını da öldüreceğini söyledi. Ablamın çığlık sesleri geliyordu. ‘Kurtarın’ diye bağırıyordu. Şeyhmus, ‘Jandarmaya haber verirseniz, başına sıkarım’ dedi.”
Arlıcan, jandarmayı aradı.
Bu ortada Şeyhmus Çiçek, boş mermi kovanlarını topladı.
Bira içmeye başladı.
Dakikalar sonra jandarmalar geldi.
Çiçek, teslim olmadı. “Gelirseniz onu da vururum, kendimi de” dedi.
Jandarma dalgınlıktan yararlanarak, Çiçek’i yakaladı.
Domuzlara ateş ediyormuş!
Şeyhmus Çiçek, tabirinde eşini suçladı.
Yalan söyledi.
İddiasına nazaran o gün eşinin kuzeni Yılmaz kendisine hakaret etmişti. Arttan gelerek iki kolunu tutmuştu. Eşi bardakla hızına vurmuş ve hatta kuzenine “Çekmecede bıçağı al, ciğerini sök” demişti. Bunun üzerine Çiçek, kendisini korumak için silahla yere gerçek üç kere ateş etmişti. Akabinde eşine iki tokat vurmuştu. Sözünde, “Vurmamın tesiriyle başı pencerenin köşesine geldi. Yılmaz, konuttan kaçtı. Ben de balkona çıkıp iki el ateş ettim” dedi.
Neden mi ateş etmişti?
“Yardım istemek için. Alnımdan kan geliyordu. Kan kaybından öleceğimi düşündüm” dedi.
Evdeki mermi kovanları sorulduğunda “Domuzların bahçeme girmesini önlemek için ateş ettim. Gece bazen meskenin içinden camı açarak, bazen dışarı çıkıp ateş ederim. Maksat, domuzları korkutmak” diye tabir verdi.
Teslim olmayıp direnmesine gelince…
Ona da bir palavrası vardı elbette.
Şöyle dedi:
“Jandarma geldiğinde sigara içiyordum. ‘Sigaram bitsin, beni o denli alın’ dedim. Sigarayı bitirmek istediğim için jandarmanın teslim almasını istemedim. Bu yüzden, gelirseniz kendimi vururum, tekrar de eşime ziyan vermem’ dedim.”
Oysaki jandarma tutanağı, Çiçek’in palavra söylediğinin ispatı niteliğindeydi.
Tutanağa nazaran görüntü şöyleydi:
“Şeyhmus Çiçek’in yüzü ve elbiselerinin kan içerisinde, elinde bira, belinde tabanca olduğu ve ‘Yaklaşmayın’ diye bağırdığı görüldü. Koltukta oturan elbiseleri kanlı haldeki Süreyya Arlıcan Çiçek’in korkmuş ve ağlamaklı olduğu görüldü. Şeyhmus’un eşine ‘Seni öldüreceğim’ üzere tehdit ve hakaret kelamlar söylediği…”
56 yaşındaki Süreyya Arlıcan Çiçek, bu olaydan sonra lakin dört gün yaşayabildi.
Çiçek’in 17 Ağustos 2020’de beyin mevti gerçekleşti.
Tabutunu bayanlar kaldırdı.
Yedi ayda tahliye
65 yaşındaki Şeyhmus Çiçek, eşinin hayata veda ettiği gün taammüden öldürme cürmünden tutuklanarak, cezaevine gönderildi.
Yalnızca yedi ay içeride kaldı.
Seferihisar Sulh Ceza Hakimliği, İsimli Tıp raporunun kısa müddette gelmeyecek olması, cürmün mahiyetinin değişme ihtimalinden dolayı mesken mahpusu ve yurt dışına çıkmamak kaydıyla 3 Mart 2021’de Çiçek’i tahliye etti. Lakin elektronik kelepçe uygulanmadı.
Adli Tıp Konseyi 8. İhtisas Konseyi, çelişkili bir rapora imza attı.
Süreyya Arlıcan Çiçek’in yaşadığı baş travmasının mevcut kronik kalp damar hastalığını faal hale geçirdiği vurgulanırken, tedavide kullanılan ilaçlara bağlı olarak beyin kanamasının meydana geldiği kaydedildi. “Travma ile mevt ortasında illiyet bağının bulunduğu lakin bu travmanın hayati tehlike oluşturacak nitelikte olmadığı” argüman edildi. Öteki taraftan ikinci paragrafta ise “İşlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, yaralanma ile mevt ortasında illiyet bağının bulunduğu” belirtildi.
Kuzey Irak’a kaçtı
Seferihisar Cumhuriyet Başsavcılığı, rapor üzerine 2 Ağustos 2021’ta Çiçek’in tabiri alınsın diye Diyarbakır’a yazı yazdı. Polis bildirilen adrese gitti. Çiçek, 17 Ağustos 2021’de yakalanarak, tutuklandı. Fakat ikinci kere tahliye edildi.
Çiçek, 26 Ağustos 2022’de yine kayboldu. Yaklaşık bir aydır bulunamıyor.
Ayak izlerine Süreyya Arıcan Çiçek’in kızı ulaştı.
O artık Kuzey Irak’ta.
Çiçek’in bypass geçirmiş eşine silahın kabzasıyla vurduğu, ayaklarının tabanına, başının üzerine ateş ettiği, öldüresiye dayak atıp kan banyosu yaptırdığı ve mevte ittiği bilindiği halde tahliye edildi. Montrö bildirisini imzalayan emekli amirallere, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protestocu öğrencilere bile takılan elektronik kelepçe bir eş katiline çok görüldü. Böylelikle yurt dışına kaçmasına yol verildi.
Süreyya Arlıcan Çiçek, vefatından üç hafta evvel Facebook’ta, boşu boşuna “İstanbul Mukavelesi yaşatır” diye yazmadı.
‘Atatürk zirvemizde ve başımızın tacı’
Altı masanın ikinci buluşması dün akşam DEVA Partisi’nin genel merkezinde yapıldı.
Masanın bulunduğu duvarın önüne iki Türk bayrağı konuldu. DEVA Partisi’nin amblemi duvardan kaldırılarak, yerine Atatürk portresi yerleştirildi.
Bir DEVA Partisi yetkilisi bu tercihin nedenini şöyle açıkladı:
“Atatürk portresini bilhassa baş köşeye koyduk. Bizler için diyorlardı ya, ‘Atatürk bu açıklamaların hiç birinde yok’ diye. İşte, Atatürk tam zirvemizde ve başımızın tacı.”
Bayrakların önüne Millet İttifakı’nın iki kurucu önderi Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener oturdu. Bu da altılı masadaki yük noktasına işaret ediyor.
Liderler saat 19.30’da buluştu.
Toplantı 00.30’da bitti.
İki çalışma kümesi oluşturulmasına karar verildi.
Bir: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişte yol haritasına odaklanan bir çalışma kümesi.
Bu küme Anayasa, Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve TBMM İç Tüzüğü’ndeki değişiklikler ile Siyasi Etik Kanunu üzerine çalışacak.
İki: Seçim Güvenliği Çalışma Kümesi.
Bu küme ise teknik çalışma yapacak. Yüksek Seçim Şurası, sandık konseyleri, seçmen listeleri ve yinelenmiş kayıtlar bu kapsamda olacak.
Partiler hafta içerisinde iki kümeye görevlendirme yapacak.
Seçim Kanunu’ndaki değişiklikler TBMM’den geçmediği için bu husus hakkında karar alınmadı. Fakat DEVA Partisi yetkilisine nazaran başkanlar mevcut maddeyle seçime gidileceğini düşünüyor. Değişiklik için “Safları daha fazla sıklaştırdı bu tıp hareketler” diyor.
