Cumhurbaşkanı’nın gençlere öğüt verirken, dünyayı gezip görmek farklı kültürleri tanımak için kuralları zorlayın demesi ne bakmayın. Yurt dışına çıkış yasağı koyan kendisi…
Resmen değil tabii… Fiilen yasak koydu.
Avrupa ile dünya ile temasımızı maddeyle değil, fiilen kesti. Önümüze o denli bir bariyer çekti ki yurt dışına git gidebilirsen.
1970’li yıllara döndük… O yıllarda yurt dışına üç yılda bir çıkış hakkı vardı. Zira ülkede döviz yoktu. Üç yılda bir yurt dışına gitmek isteyene resmi kurdan yanılmıyorsam 200/300 dolar verilirdi.
Bu para kâfi miydi?
Nerdee… Almanya’ya, İngiltere’ye, Fransa’ya gitmek isteyenler karaborsacılara koşardı. İstanbul’da bu işin merkezi kapalı çarşıydı. Mark, Sterlin, Frank ne istersen tezgah altında bulunurdu.
O vakit üç yılda bir yurt dışına çıkma bahtımız vardı, bugün dövizin bu haliyle artık hiç yok.
1960’lı yıllarda hatta 1970’li yılların başında çekilen Türk sinemalarında Paris, Londra, Roma üzere kentler uzun uzun gösterilirdi. Sinemanın başrol oyuncusu bu kentte masraf güya kenti gezerdi. Sinema seyircisi de Paris nasıl bir yer, Roma nasıl bir yer diye bakar, ilgiyle izlerdi.
Avrupa kentleri sinemalardan bilinirdi. Gidip gören çok azdı.
Şimdi durup farklı değil. Teknoloji değişti. Sinema sinemalarının yerini YouTube alacak. Yeniden gidip gören çok az olacak.
Çünkü Erdoğan’ın bilerek, isteyerek yükselttiği döviz kuru nedeniyle fiili yurt dışına çıkma yasağı var!
Dolara, Euro’ya, sterline el sürülmüyor.
Soruyorum… Hangi öğrenci 16 lira 25 kuruştan Euro alıp 10 gün 15 gün, bir ay Berlin’de kalıp hem lisanını geliştirir hem Almanya’nın birkaç kentini gezerek bilgisini görgüsünü artırır…
Soruyorum… Hangi öğrenci 19 lira 30 kuruş verip bir sterlin alıp Londra’nın yolunu tutabilir. Lisan kursuna gidip 15/20 gün kalabilir.
Soruyorum… Hangi öğrenci 14 lira 79 kuruş verip dolar alıp New York’u görebilir.
Pasaport alma parasını, vize parasını, yurt dışına çıkış harcını, uçak biletini saymıyorum.
Bırakın öğrencileri hangi babayiğit elini kolunu sallayarak İngiltere’ye gidip bir hafta kalabilir!
İş insanlarının, rantçıların, faizcilerin dışında…
Ücretli yemesinden içmesinden kesip biriktirdiğiyle bırakın Berlin’i Sofya’ya gidemez.
Dün haberini okudum. Bu yılın birinci üç ayında Edirne’ye 500 bin Yunan ve Bulgar turist gelmiş. Sadece bu iki ülkeden değil, son günlerde Makedonya, Romanya, Hırvatistan ve Sırbistan‘dan da Edirne’ye alışverişe gelenler varmış. Onlar bir, iki gece otellerde kalıyormuş. Otelcilerin de yüzü gülmüş.
500 bin turist geldi diye sevinelim mi, üzülelim mi?
Edirne bu kadar insanı çekecek kadar turistlik kent değil. O vakit bu beşerler niçin geliyor? Ciğer yemek için değil herhalde.
Türkiye ucuz ülke olduğu için geliyor.
Türkiye fakir ülke olduğu için geliyor.
Bundan 4/5 yıl öncesine kadar bizler giderdik. Bulgaristan’a Yunanistan’a, Romanya’ya… Ucuz diye alışveriş yapmak için…
Şimdi onlar geliyor.
Üç ayda yalnızca Edirne’ye 500 bin kişi geldi diye sevinelim mi ağlayalım mı?
Bence kara kara düşünelim…
4/5 yıl evvelki gazeteleri açın. Çarşaf çarşaf gazete ilanlarını görürsünüz. Üç gece dört gün Roma, Hafta sonu Paris. Kuzey İtalya tipi. İspanya tipi. Dört gece beş gün Barcelona/Madrid turu…
Orta gelir kümesi hatta orta gelirin bir nebze altında olanlar bile bu seyahatlere katılırdı. En azından Hırvatistan’a masraflardı.
Şimdi mümkün mü? Pandemi var diyecekler. Pandemi bitiyor, ülkeler turistlere bu yaz kapılarını açıyor. Rusya- Ukrayna’ya saldırmasaydı, Ankara bu dönem 40 milyon turist bekliyordu.
Peki bizden yurt dışına kaç kişi gidecekti?
Küçük bir küme memnun azınlık!
Göreceğiz. Turizm şirketleri yurt dışı cinsleri için gazetelere sayfalar dolasa ilan verecek mi, verebilecek mi?
Turizm Bakanı çeşit şirketi sahibi ne der sanki? Yurt dışı çeşitleri düzenleyecekler mi?
