Tartışma programlarını nizamlı olmasa da takip etmeye çalışıyorum. Kimin ne dediğini ne düşündüğünü neyi savunduğunu anlamak için gerekli!..
Yazı yazarak, ekranlarda fikir beyan ederek toplumun karşısına çıkan bir kişi için gereklilikten de öte…
İşin bir parçası…
Dikkat ediyorum, iktidarı destekleyenler son vakitlerde ortak hal sergiliyor. Netameli husus açıldığında dudaklardan tıpkı cümle dökülüyor:
‘Geçmişi konuşmanın bir yararı yok. Geçmişi değiştiremeyiz. Geleceğe bakalım. Nasıl tahlil buluruz buna yoğunlaşalım.’
Mesela, göçmen konusu açıldığında, Türkiye’nin en değerli sıkıntılarından biri haline geldiği söylendiğinde, Türkiye neden ve nasıl göçmen deposu olduğu sorusuna cevap arandığında…
İktidarı destekleyen tartışmacı çabucak ortaya atlıyor; ‘geçmişi değiştiremeyiz. Geçmişi konuşarak vakit öldürmeyelim, geleceğe bakalım’
Hayat pahalılığı konuşuluyor. İktisat tarihinin görülmemiş olaylarından biri yaşandı. Üç ayda ülke alt üst oldu, iktisatta taş üstüne taş kalmadı. Kur uçtu gitti, enflasyon üç misli arttı. Nerede duracağı da belirli değil.
İktidarı destekleyen tartışmacılardan yeniden tıpkı cümleler; ‘Olan oldu, geçmişi didiklemenin yararı yok. Elbirliğiyle bu beladan nasıl kurtuluruz ona bakalım’
Niye bu türlü yapıyorlar diye sormaya gerek yok. Her iki sorunun de tek müsebbibi var; AKP iktidarı.
Yani Tayyip Erdoğan…
Türkiye’nin can yakan en kıymetli iki meselesinden kelam ediyorum. Kamuoyu yoklamalarına bakın. Türkiye’nin en değerli sorunu listesinin başında hayat pahalılığı var, ikinci sırada Suriyeli sığınmacılar…
Sığınmacılar konuşurken ister istemez, ‘milyonlarca insan nasıl ülkemize gelip yerleşti’ sorusu da gündeme geliyor.
Göçmen denilince hepsini birebir kefeye koymamak lazım. Suriyelileri başka başkalarını ayrı tutmak lazım. Başkaları dediğim 77 milletten insan. Afgan, Pakistanlı, Somali, Nijeryalı, Iraklı, İranlı, Angolalı, ismini birinci sefer duyduğumuz küçük Afrika ülkesinden, yeniden ismini birinci sefer duyduğumuz Pasifik Okyanusu’ndaki minik bir adadan göçmenler var…
Çok azı süreksiz korunma statüsünde. Yani kayıt altında. Büyük çoğunluğu kaçak. Son üç ayda 55 bin göçmen yakalanmış. Yakalanmayanlar kaç kişi?
Suriyeli sığınmacılar problemine dönersek. 3,5 milyonu resmi, bir milyona yakını gayri resmi.
Türkiye bu büyük yükü neden ve nasıl sırtına aldı?
AKP’nin daha doğrusu Erdoğan’ın izlediği yanlış siyaset yüzünden. Ankara Suriye iç savaşında taraf oldu, açık hudut siyaseti izledi, Suriye topraklarından kaçış başlarsa Esad dayanamaz devrilir diye düşündü. Göçü teşvik etti.
( Bir parantez açayım. Kimse çıkıp; Türkiye hiçbir vakit öbür bir ülkenin idaresini değiştirmek için uğraşmamıştır demesin. Diyenler var bunun için uyarıyorum. Özgür Suriye Ordusu’nu kim kurdurdu, kim destekledi, kim para verdi? ÖSO nerede kuruldu? Bırakın ÖSO’ yu, Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacağız kelamı bile Şam idaresini devirme niyeti, Esad’ı devirme kararlılığının sözü değil miydi? Parantezi kapatıyorum)
Türkiye bu büyük sorunu bu türlü sırtlandı. Nasıl çözülecek?
İnanın iktidar da bilmiyor. Bu kederi başımıza açanların en küçük bir fikri yok. Bazen kalacaklar diyor, bazen ülkelerine dönecekler diyor. Şu gerçek ki misafirlik uzadıkça toplumsal rahatsızlık artıyor.
Ucu AKP’ye dokunuyor. İktidar yanlıları geçmişi konuşmayalım geleceğe bakalım demelerinin nedeni bu…
Ekonomiye geçelim. Tıpkı tutum içinde olmaları ‘olan oldu, geleceğe bakalım’ demelerinin nedeni aynı…
Eylül ayında enflasyon yüzde 19.25, faiz yüzde 19 idi. Ekonomistler faiz artırımı beklerken Merkez Bankası faiz indirdi. Bir keze mahsus değil, her ay indirdi. Enflasyonu azdırdı. Merkez Bankası tedbir alacağına yangının üzerine akaryakıt döktü.
Kimileri bunun şuurlu olarak yapıldığını sav ediyor. Politik mühendislikle. Münasebetleri de şu: Ülkenin iktisadını yönetim edenler bu kadar bilgisiz olamaz.
Bence ne yaptığını bilmemenin, kurumsal aklın kalmamasının, direktifle hareket edilmesinin, inisiyatif kullanamamanın sonucu.
Çarpıcı örnek vereyim… Faiz indirimleri nedeniyle dolar 15 liraya fırladığı halde Merkez Bankası 16 Aralık’ta 100 baz puan daha faiz indirdi.
İntihar üzere bir karardı. 19 Aralık’ta faiz indiriminin süreceği açıklandı. Dolar 18 lirayı, Euro 20 lirayı geçti. Aralık’ta kuru denetim altına almak için Kur Muhafazalı Mevduat icat edildi. Türk lirası dolara vidalandı.
Hale bakın… Merkez Bankası Türk Lirası’nın çok kıymet kaybetmesine bakmadan faizi artırıyor. İki gün sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı liranın pahasını korumak için müdahale ediyor. Yeni bir enstrüman alana sürüyor.
Cahillikle açıklanacak bir durum değil…
Tek adamın ruh haliyle hareket edilmesinin nedeni… Başka izahını bulamadım. Ekonomik göstergelere bakmadan faizi indirin diyor, buyruk demiri keser diyerek indiriyorlar. Kayış kopunca saklıdan artırın buyruğu veriyor, kur müdafaası dümeniyle faiz artırılıyor. Şu an itibariyle üç aylık faiz yüzde 27… Rekor ki ne rekor!… Enflasyon yüzde 61…
Müsebbibi kim?
Sadece Tayyip Erdoğan değil. Natürel birinci derece sorumlu o. Lakin asıl neden kurdukları rejim/sistem…
Göçmen deposu olmamızın da, yüksek enflasyonun da nedeni aynı…
Tek adam yönetimi…
Bu iki devasa sıkıntı iktidarın altını oyuyor. Tek adamın koltuğunu sallıyor. İktidarlarını korumak için farklı yollardan medet umuyorlar. (Seçim maddesine dikkat!)
Soru şu: atı alan Üsküdar’ı ikinci sefer geçer mi?
